Wednesday, January 31, 2007

beklenen mucizeler


 beklenen mucizeler

*Leyla’ya

bekliyor hep insan
başına düşmesini o kayan yıldızın
ya da çalan kapının ardında
gelmeyeceiğini bildiği o kişiyi görmeyi
belki de gecenin en koyu saatinde
ansızın çalan telefonun ucunda
özlediğini bile unuttuğu
bir sesin alo demesini

hiç bıkmıyor insan beklemekten
bir gün döneceğini uzaklara gidenin
ya da bahçesinde açacağını solmuş çiçeklerin
hem de kışın ortasında...
dünün hediyelerini
yarında bulmayı düşlerken
omzuna bir meleğin dokunmasını
belki de kapanan yolların açılmasını
unuttuğu bir şarkının sözlerini
yeniden duyduğunda
yazdığı şiilerdeki gibi
aşkın yine kalbini ısıtmasını
bir gün gelmesi kesin olan
ölümü bile beklemezken
insan yılmadan mucizeleri bekliyor

beklemekten katılaşıyor içi
buruşuyor yüzü
eskiyor hayalleri
beklerken geçiyor
kısa bir düş gibi hayatı
yine de insan hep, hep, hep bekliyor...

26 Ekim 2006
Didem Sevim






son bölümün kahramanlarına

“Know that our remaining time is short.”
Marry Summer Rain

son bölümün kahramanlarına

Zaman hızla azalıyor. Çok uzaklardan bir ses herkesin kulağına elini çabuk tutmasını fısıldıyor. Duymamak için yaşamın karmaşasına ve gürültüsüne balıklama dalanları görüyorum. Oysa radyodaki hava durumu raporu bile yeterli uyanmak için. Bizler son bölümün kahramanlarıyız. Belki de o yüzden içimizde birbiriyle çarpışan yoğun duygulara, içgüdüsel olarak ruhumuza basınç yapan aciliyet sinyalleri karışıyor. Belki de o yüzden birbirinden kesik, kopuk ve bağlantısız bir dolu bağlantılar kuruluyor aramızda. Birbirimizin hayatına kısa ama derin dokunuşlar bırakıyoruz. Sonra geçip gidiyoruz. Hep bir yerlere yetişmeye çalışır gibiyiz ve apar topar koşarken parmağımızı etrafımızdaki her an’a dokundurmaya çalışıyoruz. Şimdi anlıyorum ki bunun nedeni doyumsuzluktan çok zamanın azaldığına dair algısal bir uyanış. Herşeyi sonsuzmuşcasına bir özgüvenle kirleten ve tüketen insanoğlunun bu lanetli uykusu uzun bir süredir devam ediyor. Uykunun son evresinde sıkıntılı, huzursuz bir kıpırdanış var artık. Bu kıpırdanışı etrafımdaki herkes sebepsiz bir iç sıkıntısına bağlıyor. Bu öyle bir iç sıkıntısı ki aslında nedenine bakabilme gücünü gösterse insan işte orada bir kum saati bulacak. Altta oluşan öbeği görecek ve üstte kalan kumun azlığıyla yüzleşecek. O zaman oturup kendisini bu sıkıntıya teslim etmenin, televizyonla uyuşturmanın, çevredeki küçük ayrıntılarda sürekli kusur aramanın ya da negatif düşüncelerle kinden, öfkeden ve korkudan duvarlar örmenin gereksizliğinin farkına varacak. Bu farkındalık yeni bir hayatın habercisi olacak yüzleşme cesareti gösterene. Bu farkındalıktan bambaşka bir sabahın habercisi bir güneş doğabilir. Her bitiş bir başlangıca gebe olduğuna göre belki de sadece böylesi yeni bir düzlemde var olacak olanlar kalacak geride. Yeni tufanda hayatta kalmanın yolunu bulanlar şimdi içlerinde bu çağrıyı duyumsayıp uyanmakta çaba gösterenler olacak. Yepyeni bir algı boyutunda var olmaya dayanabilecek içsel güçle donanmış olanlar elbette sayıca ne kadar çoğalırlarsa o kadar güçlü bir güneşi doğurtacaklar ufuktan.

Zamanın azaldığını fısıldayan sesi duyanlar!

Bunun ne kadar önemli bir çağrı olduğunu bilerek işe başlayalım mı?
16 Ocak 2007